19 Mart 2012 Pazartesi

TARİHTEN DAMLALAR - > HAKEM OLAYI



Hz. Ali ve Hz. Muaviye taraftarları arasında meydana gelen Sıffin savaşında daha fazla Müslüman kanının akıtılmaması amacıyla düşünülen, Hz. Ali'nin Ebu Musa el-Eş'ariyi Hz. Muaviye'nin ise Amr bin As’ı hakem olarak tayin ettikleri ve adı geçenlerin Hicri Ramazan 37, Miladi Şubat 657 tarihinde ortak bir karara varmak amacıyla bir araya gelip bu konuda hüküm vermek üzere anlaştıkları olayın adı.

Hz. Osman’ın şehit edilmesiyle ortaya çıkan karışıklığın, Hz. Ali'nin halife tayin edilmesiyle nispeten hafiflediği görülmüş ve Müslümanlar çoğunlukla Hz. Ali'ye bey'at etmişlerdi. Hz. Aişe, Zübeyr, Tâlha ve Şam valisi Muaviye, Hz. Ali'ye bey'at etmeyenlerin başında geliyorlardı. Bunların Hz. Ali'ye bey'at etmemelerinde Osman’ın öldürülmesi olayının Hz. Ali taraftarlarınca gerçekleştirildiği görüsü rol oynuyordu.

Ancak Hz. Ali bu olaylarla uzaktan yakından bir ilişkisinin olmadığını, hatta zorla, istemediği halde tehdit sonucu halife seçilmiş olduğunu ileri sürülerek kendisine bey'at etmeyenlerin Müslümanlar arasına nifak soktuklarını ifade etti. Hatta daha sonra meydana gelecek olan Cemel vakasında dahi savaştan eser yokken, gece vakti nifakçıların Hz. Aişe tarafına saldırmaları neticesi savaş çıkmış, Hz. Ali bu savaşta şehit olan Hz. Zübeyr'e "Ey Zübeyr, hatırlamıyor musun bir gün Ganemogulları mahallesinde beraberken Hz. Peygamberle karşılaşmıştık. Bize söyle demişti; "Ey Zübeyr bir gün Ali b. Ebu Talib'le savaşacaksın ve o savaşta sen ona karşı haksız durumda bulunacaksan".

Bunun üzerine Hz. Zübeyr, 'Vallahi hatırladım, seninle savaşmayacağım' diyerek savaştan vazgeçmeyi düşünmüş, ancak oğlu Abdullah onu zorlamıştı. Bundan da Hz. Ali'nin bu olayda haklı olduğu ve kendisine bey’at edilmesinin gerektiği sonucu çıkmaktadır. Nitekim Hz. Aişe de bu savaştan sonra gerçeği anlayarak Medine'ye evine dönmüştür.


Cemel Vakası’ndan sonra Hz. Ali, Cerir bin Abdullah Becili'yi, kendisine bey'at etmeyen Muaviye'ye bey’at almak amacıyla göndermiş ve Müslümanların Cemel vakasındaki durumundan örnekler vererek kan dökülmemesini istemiştir. Muaviye, Cerir'i bir süre oyalayarak Şam halkının görüşlerine başvurdu. Şamlılar Hz. Osman’ın kanını dökenlerle savaşıncaya kadar uyumayacaklarına ve intikam almaya dair yemin etmiş olduklarını söylediler.

Diğer taraftan Muaviye Hz. Osman’ın kanlı gömleğini Dimask'ta mescide asarak halka teşhir etti. Muaviye, danışmanı Amr bin As ve Şam ileri gelenleriyle görüşerek Hz. Ali'ye bey’at etmeyeceğini söylemiş ve Cerir bin Abdullah’ı geri göndermişti

Cerir, Hz. Ali'ye gelerek olanları anlattı. Muaviye'nin kendisi aleyhine hazırlık yaptığını hatırlatarak Hz. Ali'yi bu konuda uyardı. Bunun üzerine Hz. Ali Medine'deki Müslümanları ve onlara tabi olanları toplayarak Muaviye üzerine hareket etti.

İki ordu Sıffin ovasında karsılaştılar. Hz. Ali, Beşir bin Amr Ensari, Said bin Kâys Hemdani ve Sebes bin Rabi Temimi'yi göndererek itaat etmesini bildirmelerini söyledi. Ancak Muaviye, itaate yanaşmayarak diretti. Hicri 36 yılı Zilhicce ayına kadar savaş öncü birlikler ve mübarezeler seklinde devam etti.

Haftalarca karşılıklı elçi gönderme seklinde geçen olaylar Hz. Ali'nin Muaviye'nin bey’at etmeyeceğine kanaat getirerek Muharrem ayından sonra halka şu ilanı yaptırmasıyla son buldu: "Müminlerin emiri der ki: Hakk'a dönmeniz ve ona yönelmeniz için sizi teşvik etmek istedim. Size, Allah’ın kitabıyla delil getirdim ve ona davet ettim. Siz ise taşkınlıktan, azgınlıktan vazgeçmediniz. Hakk'a icabet etmediniz. Ben de size aynı şekilde ahdimi bozdum. Zira Allah hainleri sevmez" Bu ilan sonunda Şam halki emir ve reislerine sığındılar.

Yüz on gün boyunca devam eden bu bekleyiş, Sefer ayının dördüncü günü başlayan savaşla son bularak Hz. Ali taraftarlarının saldırısıyla alevlenmişti. Ester Nehai'nin başarısı Hz. Ali taraftarlarının Muaviye'nin karargâhına kadar varmalarını sağlamış ve bayat edenleri üstün bir duruma geçirmişti.

Bu sırada Ammâr bin Yasir şehit düşmüş, bunu Veysel Karani izlemişti. Bunların şehit olduğunu duyan Muaviye'nin başkomutanı Amr bin As, Hz. Peygamber'in "Ammâr asiler tarafından öldürülecek" hadisini hatırlayarak savaştan vazgeçmeyi düşündü. Ancak Muaviye'nin baskısıyla vazgeçti ve Muaviye ona sonlarının kötüye gittiğini, Hz. Ali'nin kendilerini öldüreceğini söyleyerek derhal bir şeyler yapıp Ali safındaki Müslümanları durdurmasını söyledi: "Haydi bakalım maharetini göster ey Ibnü'l As, yoksa mahvolduk demektir" diyerek Amr'i önledi.

Bunun üzerine Amr da Muaviye askerlerine "Ey nâs! Kimin yanında Mushaf varsa mızrağının ucuna takarak havaya kaldırsın" diye hitab etti. Amr, bu hareketinin Hz. Ali taraftarları üzerinde büyük bir etki göstereceğini biliyordu ve nitekim öyle oldu. Müslümanlar Kuran’a karşı gelemezlerdi. Basra kurrasından Mis'ar bin Fedeki ile Esas bin Kays’in başkanlığında bir grubun baskısıyla Hz. Ali de savaşı bırakmak zorunda kalmıştı. Hatta tehdit edilerek kendisine şöyle denildi: "Allah’ın kitabına çağrıldığında ona uy, yoksa seni kalabalığa bırakırız veya Osman'a yaptığımız gibi yaparız!"

Bunun üzerine Hz. Ali "Ey Allah’ın kulları: Hakkınızı almaya ve doğru olan işinizi yapmaya devam edin. Zira Muaviye, Amr bin As, Ibni Ebu Muaye, Habib bin Meseleme, İbni Ebu Seher ve Dahak bin Kays dine ve Kur'ân'a sahip ciddi ve samimi insanlar değillerdir. Ben onları sizden daha iyi bilirim." Fakat bu tür konuşmaları bir fayda vermedi. Askerler: "Biz Kur'ân'a karşı kendimizi ortaya atıp meydan okuyamayız, Hz. Ali'nin sözlerini kabul edemeyiz" diyerek savaşmaktan vazgeçtiler Böylece sulhun akdedilmesi konusunda, Kurra ehlinin büyük tesiri olmuştur.


Kurra ehli, Müslümanların arasındaki sorunun çözümünde Kur'ân'ı hakem olarak kabul ve tavsiye ediyorlar, herkesi bu görüşe göre yönlendirerek Hz. Ali'nin de bu görüşü benimsemesi için ona baskı yapıyorlardı. Sonunda Hz. Ali, Muaviye’ye elçi olarak gönderdiği komutanı Ester'i geri çağırarak; "Yazıklar olsun! Ester'e söyleyin geri gelsin. Zira fitne çıktı. Artık harbi bırakmaktan başka çare yok," diyerek sulhe ister istemez razı oldu.

Sonra Muaviye'ye Es'as bin Kays'i göndererek ne istediğini öğrenmesini söyledi. Hz. Muaviye gelen elçiye; "Siz ve biz Allah’ın kitabında emrettiği şeye döneceğiz. Sizden, razı olduğunuz bir kişiyi gönderiniz, biz de bir kişi göndeririz ve bu kişilerin Allah’ın Kitabında olan hükümle karar vermelerine, Kitaptan şaşmamalarına dair onlardan söz alırız. Daha sonra da anlaştıkları şeye uyarız,” diyerek planını açıkladı.

Es'as bu teklifi alarak dışarıya çıktı ve bazen bizzat kendisi okumak suretiyle bazen de halka verip okutmak suretiyle ilân etmeye başladı. Nihayet Temim oğullarından bir gruba götürdü. Aralarında Urve bin Üdeyye'nin de bulunduğu bu grup, söz konusu mektubu okuyunca Urve bin Üdeyye "Allah’ın emri dururken tutup da başka şahısları mı hakem tayin ediyorsunuz? Oysa Allah'tan başka hiç kimsenin hüküm verme yetkisi yoktur" (La hükme illa lillah) dedi.

Hakemlerin seçimi konusunda Muaviye’nin tayin edeceği kişi belli idi ki bu Amr bin As'dan başkası olamazdı. Ancak Hz. Ali taraftarlarından Es'as ve ona tabi olanlar da "Biz Ebu Musa el Eşari'ye razıyız," dediler. Bunun üzerine Hz. Ali "Siz daha işin başında bana isyan ettiniz, şu an bana karşı gelmeyiniz" diyerek Ebu Musa hakkındaki endişesini açıkladı ve onlara ihtarda bulundu.

Hz. Ali'ye göre Ebu Musa Eş'arî insanları Muaviye tarafına yönlendirerek kendi sırlarını onlara anlatıyordu. Ancak taraftarları Ebu Musa üzerinde direttiler. Hz. Ali de bunların görüşlerine istemeyerek de olsa uymak zorunda kaldı. Hz. Ali'nin bu kanaati ise Haricilerin ortaya çıkması neticesinde doğrulanmış oluyordu.

Onların da yanlış davranışları hem yeni bir sapık fırkanın doğmasına hem de birçok kimsenin itikadının bozulmasına yol açtı. İki taraf, arasında hakem tayini ile ilgili sözleşmeyi yazarak bunun kabul ve tasdikini garanti altına aldılar.

Sözleşmenin özeti söyle idi: "Bismillahirrahmanirrahim". Bu, üzerinde Ali bin Ebu Talib ve Muaviye bin Ebu Süfyan'ın anlaştığı bir metindir, Allah’ın hükmüne ve Kitabına göre hareket edecegiz. Bizi Allah’ın Kitabı’ndan başkası birleştiremez. Allah’ın Kitabi baştan sona kadar elimizde olduğundan, onun dirilttiğini biz de diriltir, terk ettiğini biz de terk ederiz. Her türlü hükmünü kabul ederiz.

İki hakem Ebu Musa Abdullah bin Kays el Eş'ârî ve Amr bin Âs, Allah’ın Kitabı’nda ne bulurlarsa onunla amel edeceklerdir. Allah’ın Kitabı’nda bulamadıklarını, bir araya getirici adil sünnette arayacaklardır. Ali ve Muaviye, Allah'a karşı ahit ve misak içindedirler.

Her biri derler ki: "Ben bu sahifedeki şeye razıyım." Abdullah bin Kays el-Eş'ari ve Amr bin Âs, Allah adına yemin etmişlerdir. Kararı Ramazan ayına ertelemişlerdi. Sonra ikisi, bu sayfada olan şey üzerine bu hususta zulüm ve saptırmak isteyen ve bu sahifede olan şeyi terk eden kimseye karşı şahitlerin yardımcı olacaklarına dair şahadetlerini yazarlar. On beş sefer, hicrî 37."

İki hakem yetkilerini gösteren sahifeleri alarak Ramazan 37 Hicri (Miladi 657)'de bir araya geldiler. Erzuh'ta Dumetü'l-Cendel'de her iki taraftan dört yüzer kişilik birer grup hakem kararını almak üzere toplantıya katıldı. İki hakem önce niçin toplandıklarını konuşarak karara vardılar. Bunun amacı halkın arasındaki gerginliği azaltmaktı.

Önce Amr söz aldı. "Hz. Osman’ın haksız olarak öldürdüğü fikrine katılıyor musun?". Ebu Musa "evet" diyen Amr, bin As’a İsrâ suresi 33. ayette haksız yere insan öldürülemeyeceğini gösteren delilini ileri sürdü. O halde ey Ebu Musa! Seni Hz. Osman’ın velisi Muaviye’ye karsı çıkaran nedir? O Kureyş’tendir deyince Amr da Hz. Ali'nin Peygamber’in soyundan olduğunu ve damadı olarak Muaviye’den önce geldiğine işaret etti.

Bu tür çekişmeler uzun bir süre daha devam etti. Onlar sulhun böyle devam edemeyeceğini, hem Hz. Ali hem de Muaviye’ye bey'at edilmemesi gerektiğine inanarak fikir birliğine vardılar. O halde yeni halife Müslümanlar tarafından seçilmeliydi. Şimdi yapılacak iş bu kararlarını Müslümanlara bildirmeye gelmişti.

Bu kararı cemaate açıklamak üzere Ebu Musa minbere çıktı ve Allah'a hamd ve senadan sonra "Ey nas! Biz ümmetin durumunu düşünüp bir formül bulmakta epey zorlandık. Hem benim, hem de Amr'in görüşü şudur: Hz. Ali ve Muaviye’yi hilâfetten uzaklaştırmak ve ümmetin kendisinin istediği birisini halife tayin etmelerini sağlamak gerekir. Bundan dolayı ben, Hz. Ali ve Muaviye’yi hilâfet görevinden alıyorum" dedi.

Sıra Amr’e gelince o da minbere çıktı ve söyle konuştu; "Şüphesiz Ebu Musa’nın söylediklerini duydunuz. O Ali'yi görevden almıştır. Ben de onun yerine Muaviye’yi halife tayin ettim" deyince herkes şaşkınlıktan ne yapacağını, ne diyeceğini bilemedi. Bu karara Ebu Musa derhal itiraz ederek " Sana ne oluyor ki anlaşmaya ihanet ediyorsun, sen facir oldun. Allah seni başarıya ulaştırmasın" diyerek orayı terk etti.

Ebu Musa bu olaydan duyduğu utanç ve üzüntü üzerine insanlardan uzaklaşmak amacıyla Mekke'ye giderek orada yalnız başına yaşamayı tercih etti. Bu olay üzerine Müslümanlar dağılmış, Muaviye kendisini meşru halife ilan ederek İslâm tarihinde çift halife dönemi başlatmıştır.

Bu durum Hz. Hasan’ın elinden halifeliğin alınmasına kadar devam etmiştir. Ancak Hz. Ali hiç bir zaman Muaviye’yi meşru halife olarak tanımamış, şehit edilinceye kadar Şam hariç bütün Müslümanlarca halife olarak kabul edilmiştir.

 
NOT: Metin için bk. Taberi, Tarih, IV, 2930. Hakemlerin buluşması ve gelişen olaylar için Hakem olayı maddesi.

DERLEME

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder