Hudeybiye Antlaşması,
diğer adıyla Hudeybiye Barışı 628 yılında Medineli Müslümanlar ile Mekkeli
müşrikler arasında yapılmış bir barış antlaşmadır. Mekke yakınlarında bir belde
olan Hudeybiye’de yapılmış olduğu için adını bu yerden almıştır.
Hz. Peygamber aleyhisselâm Kusva isimli devesiyle birlikte yolculuğunu sürdürmekteydi. Mekke’ye oldukça yaklaşmışlardı. Birden Kusva yere çöktü. Ne kadar uğraştıysalar deveyi çökmüş olduğu yerden kaldıramadılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber aleyhisselâm Deveyi rahat bırakmalarını söyledi ve burada mola vermeye karar verdi.
Konakladıkları bu köyün adı Hudeybiye’ydi. Mola verir vermez efendimiz aleyhisselâtu vesselâm Haraş bin Ümeyye’yi Mekke’ye gönderip savaş için değil, ziyaret için geldiklerini haber verdi. Fakat Kureyş bunu kabul etmedi ve Ümeyye’yi öldürmeye kalktı. Mekkelilerin elinden kurtulup geri dönen Haraş bin Ümeyye durumu Hz. Peygambere anlattı. Bunun üzerine efendimiz aleyhisselâm Mekkelilere savaşmaya değil Kâbe’yi ziyarete geldiklerini isterlerse bir barış antlaşması yapılabileceğini. Ama eğer kabul etmezlerse onlarla savaşacağı haberini gönderdi.
Bu tehdit üzerine Mekkeliler Efendimiz aleyhisselâmın niyetinin gerçekten savaş olup olmadığı konusunda kesin bir bilgi almak maksadıyla Sakîf Kabilesinden Urve’yi Peygamber aleyhisselâma gönderdiler. Urve, Peygamberimizle görüşüp geri döndü ve Mekkelilere Müslümanların savaşmak niyetinde olmadıklarını söyledi. Gördüklerini anlattı.
Urve, Eshâb-ı kirâmın Peygamberimize bağlılığına hayran olmuş, böyle bir bağlılığa hiç rastlamadığını itiraf etmişti. Mekkeliler yine ikna olmadılar. Bu sefer de Müslümanlara baskın yapmaları için askerî bir birlik gönderdiler. Peygamberimiz bu birliği esir aldı. Ancak savaşmak niyetinde olmadığı için onları serbest bırakıp geri gönderdi. Daha fazla beklemek istemeyen Hz. Peygamberimiz efendimiz durumu bir kere daha izah etmek için Mekke’ye Hz. Osman’ı gönderdi. Fakat Mekkeli müşrikler onu alıkoydular. Hz. Osman’a isterse kendisinin Kâbe’yi tavaf edebileceğini ama başkasına izin vermeyeceklerini söylediler. Hz. Osman da Efendimiz olmadan Kâbe’yi asla ziyaret etmeyeceğini söyledi.
Hazret-i Osman beklenen zaman içinde dönemeyince, Kureyşliler tarafından şehit edildi şâyiâsı çıktı. Peygamberimiz hemen Eshâb-ı kirâmı toplayıp bu durumu görüştü. İslâmiyet uğrunda canlarını feda etmek için eshabını biata (sözleşmeye) çağırdı. Hep birlikte savaşarak şehit olmaya, asla dönmemeye söz verdiler. Peygamberimizin elini tutarak biat ettiler. Hz. Osman adına da Peygamberimiz biat yaptı. Hudeybiye’de peygamberimiz efendimize yapılmış olan bu biata “Biatür-Rıdvan” (Rıdvan Biatı) adı verildi.
Müslümanların Resulullah efendimize karşı mutlak itaatini ve dinlerine olan bağlılıklarını gösteren bu Biatı duyan Kureyşliler çok büyük bir endişeye kapıldılar. Bu endişe ve korku sebebiyle göz hapsinde tuttukları Hz. Osman’ı derhal serbest bıraktılar. Peygamberimiz ile barış yapmak için de Amr bin Süheyl başkanlığında bir heyet gönderdiler. Uzun görüşmelerden ve pazarlıklardan sonra nihayet on sene geçerli olacak olan barış antlaşmasını imzaladılar. Bu antlaşma Hudeybiye adlı beldede imzalandığı için de adına “Hudeybiye Barış Antlaşması” dediler.
Bu antlaşmaya göre Müslümanlarla karşı taraf arasında 10 yıl boyunca savaş olmayacak ve iki taraftan da hiç kimse diğer tarafın malına ve canına el uzatmayacaktı.
Mekkeli
müşrikler hicretin beşinci yılında Hendek Savaşı’ndan istedikleri sonucu
alamayıp Mekke’ye geri dönmek zorunda kalmışlardı. Hendek savaşı Mekkeliler
için tam bir yenilgi sayılmazdı ama sonuçları bakımından Müslümanlara büyük bir
itibar kazandırmıştı. Bundan da Mekkeliler rahatsızdılar. Giderek güçlenen
İslam karşısında ne yapacakları konusunda kararsız olmaları onları iyiden iyiye
endişeye sevk ediyordu.
İşte tam
da bu zamanda, hicretin altıncı yılında İslam Peygamberi Hz. Muhammed
Aleyhisselâtu vesselâm görmüş olduğu bir rüya üzerine ashabına Beytullah’ı
ziyaret etmek istediğini ve yol hazırlığı yapmalarını söyledi. Bu habere çok
sevinen Müslüman Medineliler kısa zamanda hazırlanarak Peygamber aleyhisselâm
önderliğinde Mekke’ye doğru yolla çıktılar. Yola çıkanların sayısı 1500 kişi
civarındaydı. Amaçları Mekke’yi ziyaret etmekti. Niyetleri ziyaret olduğu için yanlarına
sadece yolculuklarda kullanmış oldukları silahlardan başka silah almamışlardı.
Mekke’ye
yaklaştıklarında Zül-Hüleyfe adıyla
bilinen beldede ihrama girdiler ve
yanlarında getirmiş oldukları develerden 70 tanesini kurban etmek için
işaretleyerek “Lebbeyk” sedalarıyla yollarına kaldıkları yerden devam ettiler.
Bu arada Efendimiz aleyhisselâm müşriklerin tutumunu öğrenmek için Mekke’ye
adamlar gönderiyor durumdan haberdar olmak istiyordu. Gelen haberler
müşriklerin Müslümanları Mekke’ye sokmamakta kararlı göründükleri yönündeydi. Çevredeki
bazı kabileler de Mekkeli müşrikleri destekliyordu.
Hz. Peygamber aleyhisselâm Kusva isimli devesiyle birlikte yolculuğunu sürdürmekteydi. Mekke’ye oldukça yaklaşmışlardı. Birden Kusva yere çöktü. Ne kadar uğraştıysalar deveyi çökmüş olduğu yerden kaldıramadılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber aleyhisselâm Deveyi rahat bırakmalarını söyledi ve burada mola vermeye karar verdi.
Konakladıkları bu köyün adı Hudeybiye’ydi. Mola verir vermez efendimiz aleyhisselâtu vesselâm Haraş bin Ümeyye’yi Mekke’ye gönderip savaş için değil, ziyaret için geldiklerini haber verdi. Fakat Kureyş bunu kabul etmedi ve Ümeyye’yi öldürmeye kalktı. Mekkelilerin elinden kurtulup geri dönen Haraş bin Ümeyye durumu Hz. Peygambere anlattı. Bunun üzerine efendimiz aleyhisselâm Mekkelilere savaşmaya değil Kâbe’yi ziyarete geldiklerini isterlerse bir barış antlaşması yapılabileceğini. Ama eğer kabul etmezlerse onlarla savaşacağı haberini gönderdi.
Bu tehdit üzerine Mekkeliler Efendimiz aleyhisselâmın niyetinin gerçekten savaş olup olmadığı konusunda kesin bir bilgi almak maksadıyla Sakîf Kabilesinden Urve’yi Peygamber aleyhisselâma gönderdiler. Urve, Peygamberimizle görüşüp geri döndü ve Mekkelilere Müslümanların savaşmak niyetinde olmadıklarını söyledi. Gördüklerini anlattı.
Urve, Eshâb-ı kirâmın Peygamberimize bağlılığına hayran olmuş, böyle bir bağlılığa hiç rastlamadığını itiraf etmişti. Mekkeliler yine ikna olmadılar. Bu sefer de Müslümanlara baskın yapmaları için askerî bir birlik gönderdiler. Peygamberimiz bu birliği esir aldı. Ancak savaşmak niyetinde olmadığı için onları serbest bırakıp geri gönderdi. Daha fazla beklemek istemeyen Hz. Peygamberimiz efendimiz durumu bir kere daha izah etmek için Mekke’ye Hz. Osman’ı gönderdi. Fakat Mekkeli müşrikler onu alıkoydular. Hz. Osman’a isterse kendisinin Kâbe’yi tavaf edebileceğini ama başkasına izin vermeyeceklerini söylediler. Hz. Osman da Efendimiz olmadan Kâbe’yi asla ziyaret etmeyeceğini söyledi.
Hazret-i Osman beklenen zaman içinde dönemeyince, Kureyşliler tarafından şehit edildi şâyiâsı çıktı. Peygamberimiz hemen Eshâb-ı kirâmı toplayıp bu durumu görüştü. İslâmiyet uğrunda canlarını feda etmek için eshabını biata (sözleşmeye) çağırdı. Hep birlikte savaşarak şehit olmaya, asla dönmemeye söz verdiler. Peygamberimizin elini tutarak biat ettiler. Hz. Osman adına da Peygamberimiz biat yaptı. Hudeybiye’de peygamberimiz efendimize yapılmış olan bu biata “Biatür-Rıdvan” (Rıdvan Biatı) adı verildi.
Müslümanların Resulullah efendimize karşı mutlak itaatini ve dinlerine olan bağlılıklarını gösteren bu Biatı duyan Kureyşliler çok büyük bir endişeye kapıldılar. Bu endişe ve korku sebebiyle göz hapsinde tuttukları Hz. Osman’ı derhal serbest bıraktılar. Peygamberimiz ile barış yapmak için de Amr bin Süheyl başkanlığında bir heyet gönderdiler. Uzun görüşmelerden ve pazarlıklardan sonra nihayet on sene geçerli olacak olan barış antlaşmasını imzaladılar. Bu antlaşma Hudeybiye adlı beldede imzalandığı için de adına “Hudeybiye Barış Antlaşması” dediler.
Bu antlaşmaya göre Müslümanlarla karşı taraf arasında 10 yıl boyunca savaş olmayacak ve iki taraftan da hiç kimse diğer tarafın malına ve canına el uzatmayacaktı.
Müslümanlar bu yıl Beytullah'ı ziyaret etmeksizin geri
dönecekler. Gelecek yıl üç günden fazla olmamak üzere Mekke'ye gelip
Beytullah'ı ziyaret edeceklerdi. Bu üç gün süresince Mekkeliler de şehir dışına
çıkacaklardı.
Müslümanlardan Kureyş'e sığınacak biri olursa, geri verilmeyecek,
fakat onlardan Müslümanlara sığınanlar olursa geri gönderilecekti.
Müslümanlardan hac, umre ve ticaret için Mekke'ye
gideceklerin canları ve malları güven altında olacak. Kureyş tarafında Mısır'a
ve Şam'a gidenlerle ticarette bulunmak üzere Medine'ye gelenlerin de canları ve
malları güven altında bulunacaktı.
Kureyş'ten başka diğer kabileler isterlerse
Müslümanların, isterlerse Kureyş'in koruması altına girebileceklerdi.
Bu anlaşma ile birlikte Mekkeli müşrikler Medine’de
kurulmuş olan İslam devletini resmen tanıyarak bu devletin siyasi varlığını
kabul etmiş oluyorlardı.
Bu antlaşma ilk bakışta Müslümanların aleyhineymiş gibi
görünüyor olsa da hukuken tanınmış olmak aslında Müslümanlara büyük avantajlar
sağlamaya başlamıştır. Barış ortamının oluşmasıyla birlikte Müslümanlar bütün
Arap yarımadasına ve hatta daha geniş bir alana İslam Dini’ni yayma fırsatı
kazandılar.
Hudeybiye antlaşmasından bir yıl sonra efendimiz aleyhisselâm Mekke’ye giderek umre yapmış ve Kâbe’yi tavaf etmiştir. On yıl süreyle yapılmış olmasına rağmen daha ikinci yılında Müşrikler tarafından bozulmuş olan Hudeybiye Barış Antlaşması Müslümanlara Mekke’nin fethini hazırlamış ve antlaşmanın bozulmasından kısa bir süre sonra da Mekke Müslümanlar tarafından fethedilmiştir.
Hudeybiye antlaşmasından bir yıl sonra efendimiz aleyhisselâm Mekke’ye giderek umre yapmış ve Kâbe’yi tavaf etmiştir. On yıl süreyle yapılmış olmasına rağmen daha ikinci yılında Müşrikler tarafından bozulmuş olan Hudeybiye Barış Antlaşması Müslümanlara Mekke’nin fethini hazırlamış ve antlaşmanın bozulmasından kısa bir süre sonra da Mekke Müslümanlar tarafından fethedilmiştir.